BİR GİZE UYANIŞ Beyninde dolaşan sorulara Yanıt Kalbinde çarpan aşklara Kanıt Değilse yaşadıkların Hükmü tarihtir artık Kanla yazacakların UYANIŞ I Biliyorum Üzerimde yükselen bu gökyüzü Asırlardır bulutu ve yağmuru Bağrında taşıyan bu gökyüzü Sabırsız Biliyorum Üzerinde dolaşıtığım bu yeryüzü Beni bağrına basacak olan bu toprak Sessiz ve telaşsız yürüyüşümden Rahatsız Yer ve gök Hava ve toprak Nicedir bir insan kılığında yaşayan Emsalsiz kayğısızlığıma Misli görülmemiş bir ceza Biçecek Kendimi Gece ile gündüzün bitiştiği çizgiden Gece ile gündüzün ayrıştığı çizgiye Mahkum edişim -umarım sanmıştım- Yanılsamaydı Şimdi apaçık bilinen günahım Bütün mazeretlerimi unuttum Zehrini emerek beslendiğim yalnızlıklar Güneşten sakınarak gizlediğim gövdem adına Bir yalın hakikat olarak Yeniden doğuyorum sabır taşından Aşklar ve acılar ağırlasın beni Umutlar ve düşler Döktüm gizimi Tarihim kalmadı Geri döndüm ve seçtim Bu serüvende ben de varım Yazgıma razıyım Yatağını şaşıran ırmaktım belki Gölgesini yitiren gezgin olmadım II -Kuyuya atılan bir taşın Geri dönmeyecek yankısını bekleyerek Harcanan ömür Irmağın ve rüzğarın yabancısı Dağların tedirginidir Ki ancak Vadilerin ezberlenmiş kıvrımlarında Ve asırlık sukunetlerde teselli bulur- Dağların Irmakların sırrına eriştim Sustum ve rüzğarın dilini öğrendim Yanıtı gizlenmiş sorular sorandım hep -Varolmak var kılmaksa eğer Neden kanla sulanıyor toprak- Neden diyordum Neden Neden Lanetlendim bu yüzden Münkir sayıldım Acılar ve çığlıklar çekti beni Kanın izini sürdüm Bir Karmat Dai'sinin Şahmaran zehriyle efsunladığı yüreğime Geceyi ve zulmü boğacak Ateşten ve sudan Bir gövde yarattım Ve artık Çeliği eriten direncim Aşkı yeşerten inancımla Tanınmak isterim Çünkü ben Gözbebeklerimdeki karanlığı yıkadım Avuçlarımdaki çakıl taşlarına Birer birer Yeryüzünün bütün lanetlilerine Nöker bildiklerime pay ettim Tükenen sabrım Dinen öfkemle Yaşamak ve yaşatmak hakkı için Haykırdım Erdem isyanda saklıdır Erdem isyanda saklıdır III Yoksul ve yoksun bırakılan da bendim Bu yüzden lanetlenen de Çünkü konuşmamak koşuluyla dilime Görmemek kaydıyla gözlerime bağışlanmıştım Çünkü sağduyumun ve sessizliğimin emrine uyup Buyuranından başka dost Görevimden başka iş edinmediğim için Yaşamakla ödüllendirilmiştim Acının hüznün ve yanlızlığın Rengine boyanmış dört mevsimi Kum tanelerinin telaşıyla yaşıyordum Boynumda imal tarihim ve seri numaram Elimde güneşten yararlanma iznim Cebimde metal çadırlara manyetik kahırlara Piramit desenli Giriş-çıkış kartlarımla Kentin dokusuna uygun düşmeyeceğim Semtlerden uzak durarak Suratıma her bakanın Normal bir antropoz olduğumdan kuşku duymayacağı Sıradan sönük bir bakışı ısrarla taşıyarak Bir sukunet halinde yaşıyordum Yasakları çiğnemeden Dengemi bozmayıp sıramı aksatmadan Mazi hal ve istikbalde Sukute davet makamlarla Daralmış mekanlara resmedilecek gövdemi Talimatlar eşliğinde Tatbikat alanlarına taşıyordum Zamanın Parçalanan bünye Dağılıp savrulan organlar İnsanlığın Çöküşe doğru kasri meyil devinimi Kendine son arayan bir hikaye Olduğuna şaşıyordum İstilacı yanıtlardan müzdarip Tahripkar beynimle Yürekte sıkışan aşklar adına Betonların örtemediği topraktan Ve saçlarımı tarayan rüzgardan Aldığım cesaretle Nerede insan orada isyan çığlığıyla Hükmedeni hükümsüz kılacak Sorular çoğaltıyordum -Bu beden ve bu ömür kime zimmetli Kim için ve neden yaşamalıyım Lutüf diye dayatılan bu zulmü- IV Gezgin oldum bir zaman Çıplak ayak elde asa Durdu duracak bir yürekle Yollara vurdum kendimi Dünyaya sırtımı dönüp Araladım gecenin zifiri karanlığına açılan kapıyı Yıldızları gözledim Rüzgarı dinledim Issızlığa gömülmüş ayışığıyla söyleştim Son kez baktığım ceylanın Gözlerinden şavkıyan lanetin Hakettiğim günah olduğunu bilerek Gölgemi dağlarda Sesimi çağlayanlarda bıraktım Her gece kendi okumla yaralanan yüreğime Melhem olsun diye Bulutlardan günışığı dilendim Kuluk sıfatını haketmek için Sırat belleyip Yere serdim insanlığımı Sürdüm azap diyarlarına kendimi Kölelere karıştım Kendimle yarıştım Cefa çektim Sefil oldum Yargıç ben suçlu ben Bir sırdaş gibi sarılıp hicrana Gönüllü sürgün oldum Ruhumu arındıracak nehir Gövdemi gizleyecek bir şehir aradım Hıçkırıklarımı çığlığa dönüştürecek Sur diplerinde biriken ahaliyi umursamayıp Suratıma kapanan kapıların sırrını anlamadan Tapınaklar aradım Putlar İkonolar Ayinler Beynimde uğuldayan karanlık sözler Sırtımda kabaran kırbaç izleriyle Bir sığınak bulmak için harcadığım ömrümü Mahşerin gizi sandığım Vebalimle teselli ederdim Zaman tükendi Sura üflendi nefes Yay gerildi Hevesle donandı ok Ricat hallerim müstesna Tepeden tırnağa isyan menzilindeyim V Işığa yabancı Renklere düşmandım Varlığımdan tereddüt eder Ruhumdan hicap duyardım Bana kuçak açan bu dünyaya Kapardım da gözlerimi Kabirde çürüyecek bedenime Lamekan cennetler bulabilmek için Dara durur Çile çekerdim Aah... Benim takatsiz bahtım Aah... Mecalsiz kalbim Sığındığım bütün tekkelerden Edindiğim sabır taşları Mürşid bildiğim şehlerden Kuşandığım karanlık ayetler Ne tesselli oldu Azap dolu ömrüme Ne sızılarımı dindirdi Perde düştü Gün vurdu Kendimden bile sakladığım Kabuk bağlamış yaralarım Yeniden soyuldu A. Galip