kimden: mesut yekta
Kod adı aşk
-- Aşk tarihçemiz --
I
seninle ilk tanıştığımızda
hayatımız kışı yaşıyordu ve mevsim yazdı
yağmur yagıyordu sürekli
derme çatma çatılarımızdan
sızan yağmurdan korunmak icin
kovalar koyuyuyorduk
çatlaklarının altına hayatımızın
hep uzaklara dalardın, çok uzaklara
bir kuş olup uçmak istiyordun belki
adını bile bilmediğin diyarlara
bilmediğin dillerde şarkı söylerdin
ellerinde bir yığın sarı yaprak
yeşerecekti bir süre sonra
yine
ellerinde aşkı tadarak
bir gül gibi narin ve naziktin
kırılırsın diye korkardım dokunmaya
ve bir o kadar da asiydin
özgür dağların kızı
dizginlerini koparan taylar gibi
saçlarınla anlamlanırdı rüzgar
bakışlarında bahar güneşi sıcaklığı
gözlerimizde
arkeologların ilgisini çekecek
tarihi yaralar vardı
çabuk büyümüştük ikimizde
acının kayalarda bile yeşerdiği,
çoculuğun henüz icad edilmediği
topraklarda doğmuştuk
ve nikah şahitleri olabilirdik babalarımızın
annelerimiz ilk kez okula uğurlarken bizi,
torunlarımıza ne isim koyacağımızı düşünürdük
dostane sözlerle yetindik önce,
öyle ya, aşk bize bir beden büyük geliyordu
belki de korkularımızı taşıyacak kadar
büyük bir gemi değildi sevda
ya rotamızı şaşırmıştık o zaman
yada korkuyorduk
büyük sevgimizi boşaltacak
bir liman bulamamaktan
derken bir yığın soru
birikti kafamızda
cevapları çalınan
en derin uçurumlar bile ürkerdi
içimizde yaşayan boşluktan
karıncaları bile ezmekten çekinsekte
doğacak bir aşka
kürtaj yapmayı düşünecek kadar
hoyrattı ellerimiz kimi zaman
matematiğimiz zayıftı
iki yanlızlığın
güzel bir beraberlik ettiğini bilemedik
kaldık sınıfta
ve kaldığımız sınıfın penceresinden
gökyüzünü seyretmeye başladık sonra,
içimizdeki boşluğa baktığımızın farkında olmadan
aylar geçti yavaş yavaş
bulanık sulu bir dere gibi
II
günü geldi
vurduk kapısına sevdanın
herşeyi geride bırakarak
tasını tarağını alarak gitti ayaz
gün doğdu, ağaçlar çiçeğe durdu
avuçlarımız yürüdü birbirine
birbirine hasret, birbirinden sıcak
gözyaslarımız gülümsemeye basladı
hayatımızın en uzun kışı
geride kalıyordu,sevgilim
yaşanmadık yanları çocukluğumuzun
ve alacaklı olduğumuz mutluluk yaşanmalıydı
filizlenirken içimizde en güzel duygu
en dinmeyen, en asi fırtınalar
koparırken köklerimizi yerden
cebimizde hala
başkalarına devretmeyi düşlediğimiz
ikinci el acılarımız vardı
dolduk sonra, bütünledik
tepeden tırnağa aşkla
iğne atsalar içimizde yere düşmezdi
günlerimize kurulan çocuk bahçesi
ve ferahlatan cıvıltılarıyla kuşların
canlandık, yenilendik
bu şehir bu kadar güzel değildi
biliyorsun
bu şehirde yıldızları ilk seninle farkettim
bir kahkahayla yırttım geceyi
sokakları yürüyerek tükettim
senmiydin yoksa bu kenti güzelleştiren
bu eski çölde
olmadık bitkiler bitiren
aydınlatan sonra karanlık yanlarımı
sendin,
mehtapta kayalara vuran dalgalar gibi
içimde köpüren
Ben,
mezopotamya´nın asi ve hırçın çocuğu
birkez daha kırıyordum bacağını şeytanın
dudağıma türküler ilikliyerek
birkez daha
can veriyordum
damarlarına dünyanın
yetim mutlulukları
evlat ediniyordum sonra
pansuman ederek
tüm
kanayan yaraları
rüzgar oluyordum birkez daha
kırık uçurtmalara
şimdi
arife gecesi başucunda
yeni kundurasıyla uyuyan
bir çocuk kadar mutluyum
en coşkulu halimle
sulayarak düşlerimi seninle
güneşin doğmasını bekliyorum
Sen,
hayatın heyelana ugradığı
ülkenin kızı
Sen,
aksaçlı gençliğimin
sönmeyen tek yıldızı
Sen,
tanıdıkca
büyüyen muamma
Sen,
hem sebep
hep tek dermansın yarama
bütün bir kış
gözbebeklerindeki
ateşin önünde oturabilirim
biliyorsun
ısıtır varlığın,
ısıtır sesinde yankılanan
hüzünbaz şarkılar
ve sensizlikteki soğukluk
yılanda bile yoktur
yürüyen, durmadan yürüyen
bir yolcusun ruhumda
konakladığı heryerde
bir hatıra bırakan
acıtan sonra ayak iziyle
yüreğimdeki çıkmaz sokakları
ömrümü anlamla donatan
biliyormusun sevgilim
tek hükümdarsın sen
kalbimi işgal altında tutan
Mesut YEKTA