kimden: e-Yediiklim' den

Dostluklar

Her dönemin kavramsal oluşları biraz farklılık arz etse de sonuçta aynıdırlar, aynı kapıya çıkarlar.

Dostluklar yol arkadaşlıklarıdır.

Dost olmak bedelsiz birlikteliklerdir. Birliktelikler, bilinçli ve arzulu beraberlikler, geleceksiz hesapları olan samimiyetler.

Zor bir zamanda yaşıyoruz. Zor zamanın zor koşullarında ve zor birliktelikleri olan bir beraberlikte bulunuyoruz.

Dostluklarda her şey ve durum bir samimilik gösterir. Yüzyüze geldiklerimiz bizim eksiklerimizi gidermenin yollarına bakarlar. Birbirimize omuz verirken veya omuzlarken, sevdiklerimizin acı çekmelerini istemezler. Taraflar, biribirlerine fark ettirmeden daha çok acı çekerler.

Güçlüysek, bir iş yapıyorsak, yaptıklarımız doğruyken de yanlışken de alkışlanıyor ve ilgi görüyorsa bunda bir tuhaflık olduğunu görmeliyiz ve bilmeliyiz. Kendimize önder veya başkan seçtiğimiz biri ne yaparsa yapsın yapılanları onaylıyorsak önemli bir sorun var demektir.

"Başkanımız dedi ki: "Kolunuzu taşın altına sokun, bakın ben de sokuyorum". Dikkatle dinlenmediğinden, söylenmek istenen şeyin doğru mu, yanlış mı olduğuna bakılmaksızın bunu alkışlıyorsak, ağzımız kulaklarımızda dinliyorsak, söyleyenin ne söylediğinin farkına bile varamayız. Bu, gülünesi bir sözdür. Mantıksal bir yanlışlığı da vardır. Kolunuzu taşın altına sokarsanız kırılır, bir işe de yaramaz. "Sevgili başkan kolumuzu değil elmizi taşın altına sokalım" diyemiyorsanız, üstüne üstlük "Sayın başkanımız çok güzel bir laf etti, dedi ki, kolunuzu taşın altına sokun, biz de kolumuzu taşın altına sokuyoruz" diyorsanız ipin ucu çoktan kaçmış demektir. O zaman bir rüya alemindesiniz demektir.

Zaman çabuk geçiyor. Yol şartları zorlaşır artık yürünmez hale gelinir, o zaman alkış tutanlar, boyun kıranlar bir bir yoldan sapmaya başlıyorlar. Başkan, önde giden de dönüp ardına baktığında kimsenin kalmadığını görecektir.

Üstat Necip Fazıl tabutunu taşıyacak dört inanmış adam hülyası içindeydi ve bir başkasını da beklemiyordu. En doğru olan bir düşünüştü bu. Günümüzde, siyasa patozuna kapılanların gözleri toz ve dumandan dolayı bir şeyi görmüyor. Bugün en değerli düşünce, sanat ve siyasa adamlarını göremeyecek kadar bir bulanmışlık hali yaşanıyor.

"Bizim başkan en büyük başkan!" sloganı kulakları iyice sağır etmiş, gözleri görmez hale getirmiş bulunuyor. Bizim lider, bizim önder, bizim şair... Bizimki sizinkini döver dercesine. Mahalle delikanlısı kabadayılığındaki gibi bir şeydir bu. Mahalle aşkı da diyebiliriz. Bizim mahallenin kızlarına bir başka mahalledeki delikanlılar laf atamazlar. “Bizim mahallenin namusunu ancak biz koruruz”da olduğu gibi.

Her an bir sınav ile başbaşayız. Ya da her anımız bir sınav anıdır. Bir başka deyişle sınavın bizi nerede, nasıl beklediğini fark edemeyebiliriz.

En kestirmeden birini tanımak istiyorsak: "Söyle dostunu sana kim olduğunu söyleyeyim" diyesi geliyor insanın. Dostluklar sıkı bir bağlılık, fedakarlık, içtenlik gerektiriyor.

Yıllar yılı birlikte olduğumuz arkadaşlarımız vardır. Onların bağlılık ve içtenliğini biliyoruz, birlikte yıllarca yol alıyoruz, hiç bir kusur görmüyoruz, gördüklerimizin üstünü örtüyoruz, görmezlikten geldiğimiz gibi, o kusurları başkalarının görmemesi için de çaba harcıyoruz.

Bazı birliktelikler vardır ki, çıkara dayanıyor. Bunun dostluk ile bir ilgisi yoktur. Birlikte olanlar, birbirlerinin güçlerini, olanaklarını, gelecekteki fırsatları gözetliyorlar. Birlikte gidilebilecek yol kadar gidiyorlar. Çıkarlar zedelelenince, ritm düşünce, artık yolun sonuna gelindiği anlaşılınca ayrılıyorlar, birbirlerini bırakıyorlar. Onca zaman birlikte olanlar, birbirlerinde gördükleri kusurları, yanlışları, sapmaları ortaya dökmeye başlıyorlar.

Bunlar bir bakıma hesabî birlikteliklerdir.

Kendimizi merak ediyorum biz kimiz, kimlere yaslanmalıyız, ne yapmalıyız?