kimden: Ulas Basar GEZGiN

 

-Bu yazi, cince hocasi sevgili U-yang-si'ye
armaganimdir-



Siyam'da gecirdigim her gun, beni, Avrupa'ya ve
Amerika'ya bireycilik yukleyen, Asya icin ise
"toplulukcu (kollektivist)" diyen kuramlardan daha da
cok uzaklastiriyor. Bu bireycilik-toplulukculuk
calismalarinin, Asya'nin otekilestirilmesinin yeni bir
turu oldugunu dusunuyorum. Gecenlerde Japonya'da,
miras birakma davranisini inceleyen bir calismada
cikan sonuclar da, bu kuramlarin iyi niyetinden
kuskulanmama katki sagladi. once, Siyam'a iliskin
genel gozlemlerde bulunacak, kafamdaki sorulari
dokecegim; daha sonra, Japonya'da yapilan calismaya
girecegim.


Toplulukculugu nasil tanimliyoruz? Toplulukculuk,
bireylerin, kendilerini baskalariyla tanimlamalari
midir? Evet; en kaba tanim, bu. Peki, dunya uzerinde,
kendisini baskalariyla tanimlamayan tek bir insan bile
var midir? Varsa, akil ve yansi sagligi yerinde midir?
Olamaz. Bireyin, kendisini baskalariyla
tanimlamasinin, birey icin varkalim (survive) degeri
var. Kendini baskalariyla tanimlamasaydi,
varolamayacakti! En 'bireyci' oldugu ileri surulen
toplumlarda bile, insanlar, kendilerini en azindan
aileleriyle tanimliyorlar.


Toplulukculuktan, kaynasmayi anliyorsak, iki ya da
daha cok bireyin ayrilisinin zor ve daha uzucu olmasi
beklenir. Ama Siyamlilar, ayrilirlarken, birbirlerine
dokunmazlar bile. Buda esenlemesi (selam) cakarlar ve
hic bir sey olmamis gibi, cikar giderler. Oysa,
bireycilik-toplulukculuk kuramlarina gore, bireyler
kendilerini baskalariyla tanimladiklarindan, o
baskalari gittiginde, sakat kalmis gibi aci cekmeleri
beklenirdi.


Toplulukculuk, yardimseverlikle ayni sey midir?
Diyelim ki evet. Evetse, bunun, Asya nufusunun cogunun
Budaci (Budist) olmasiyla bir ilgisi olabilir. Budaci
rahipler, gecimlerini, zaten, dilenerek saglarlar. Bir
insan, Budaci'ysa, dilenen rahipleri gormezlikten
gelemez. Bu nedenle, Budaci ulkelerde, (rahip olmayan)
dilencilerin de daha cok karni doyar. Yine ayni
nedenle, ortaklamaci (komunist) dusunce ve uygulama,
Budaci ulkeler icin, cok tanidiktir. Devlet duzeyinde
ya da kisisel duzeyde benimsenmeleri, uzun zaman
almamistir. Toplulukculuk, yardimseverlikle ayni sey
midir? Bu soruya, Japonya calismasina deginirken
yeniden girecek, yanit olarak, koca bir "hayir!"
diyecegiz.


Yoksa toplulukculuk, eseysel (cinsel) etkinligin,
"baskalari ne der?" ilkesine gore duzenlemesi midir?
Boyle ise, Asya'ya 'toplulukcu', Avrupa ve
Amerika'yaysa 'bireyci' yakistirmalari, yerli yerine
oturuyor. Siyam'da, ciftler, sokakta, elele tutusurken
bile, cok nadir olarak goruluyor. Ayrilirken dokunma
olmadigi gibi, toplum icindeyken de, herhangi bir
dokunma, hos karsilanmiyor. Ancak bu durumun,
Budacilik'tan kaynaklandigi da cok acik. Bu nedenle,
Asya'ya "toplulukcu" demek, yanlis. Toplulukcu olan
birsey varsa, o da, Budacilik. Asya, isaci
(Hiristiyan) olsaydi, bu anakara da bireyci olacakti
belki de.


Dahasi, soyle bir sorun var: Siyam'in hayat kadinlari,
daha az mi toplulukcudur? Bunun boyle olmadigini
gosteren bircok oyku var. cogunun, hayat kadini
olmasinin nedeni de, toplulukculuk. cogu, -insanlar
bilsinler ya da bilmesinler- kizligini evlenmeden once
yitiren (bu kullanimi ben de begenmiyorum. Ancak baska
bir soyleyis bicimi bulamadim. onden ozur diliyorum ve
onerilere acik oldugumu belirtmek istiyorum) kirsal
kesim kizlarindan cikiyor. Bu kizlar, toplulukcu
olmasalardi, "baskalarinin dedikleri, umurumda degil"
diyebilselerdi, Siyam'da daha az hayat kadini olacakti
belki de. O zaman, ya hayat kadinlarini da diger
kadinlari da yonlendiren eseysellik duzgulerinin
(norm) ayni oldugunu ya da bireycilik-toplulukculuk
kuraminin catladigini kabul etmek durumundayiz. Demek
ki, bir acik kapi var.


Bu ve benzeri orneklerin onerdigi sey sudur:
Bireycilik-toplulukculuk kuraminin cokmedigini
dusunuyorsak, bu iki karsit ya da bagimsiz ogeyi,
genel olarak degil, kok-ozgul (domain-specific) olarak
almak durumundayiz. Bireylere, yalnizca arkadaslarina,
komsularina ya da akrabalarina borc verip vermedikleri
ya da hergun esenleme (selam) cakip cakmadiklarindan
ote, sevdiklerinden ayrilirken neler yaptiklari,
kamusal alandaki birincil ya da ikincil eseysel
davranislari ve insan yasamini sarip sarmalayan bu
orneklere benzer en azindan onlarca ayrinti
sorulmalidir. Bir topluma ait bireylerin, toplulukcu
olup olmadiklari, ancak bu bicimde anlasilabilir. ote
yandan, bu gerceklige daha yakin yaklasim da, kendi
sorunlarini getirmektedir: Bu onlarca ayrintinin
herbirini esit agirlikli mi sayacagiz yoksa
kimilerinin daha cok onemli oldugunu mu dusunecegiz?
Bu agirliklari, neye gore belirleyecegiz? Bu
agirliklarin belirlenmesi, topluma iliskin yepyeni bir
kuramin olusturulmasini zorunlu kiliyor. Bu yeni
kuram, verili bir ekin (kultur) icin, sozgelimi,
eseysel davranislarin, ayrilik davranislarina gore
daha belirleyici oldugunu -ve bu arada ne icin
belirleyici oldugunu- aciklamak durumundadir.


Gelelim, Japonya calismasina: Japonyali tutumbilimci
(iktisatci) Horioka (2002), 'The Japanese Economic
Review' adli dergide, Japonyalilar'in miras birakma
davranislarina bakiyor (bu makaleye dikkatimi ceken
sevgili Ercan Karadas'a tesekkur ederim). Daha sonra,
bu davranislara iliskin verileri, Amerika verileri ile
karsilastiriyor. Miras birakma davranisina iliskin uc
model var: Birincisi, yasam dongusu modeli. Bu modele
gore, insanlar, benciller. cocuklarina hicbirsey
birakmak istemiyorlar. Ama ne zaman oleceklerini
kestiremediklerinden, biriken para, kendileri
istemeden, kazayla, cocuklarina kaliyor. Ya da
cocuklariyla, kendilerine yaslilikta bakmalari icin
acik ya da ortuk bir anlasma yapiyorlar. Bu anlasmaya
gore, cocuk, ana-babanin yasliliginda, onlara
sagladigi hizmet nedeniyle, mirasa 'hak' kazaniyor.
ikinci model, elcillik (fedakarlik) modeli. Bu modele
gore, birinci modelin tersine, insanlar,
iyiniyetlilerdir. cocuklari rahat yasayabilsin diye
ellerinden geleni yaparlar. (Yeni-klasik bir
tutumbilimci, bu noktada, elcillerin de, ikinci bir
bakista, bencil oldugunu ileri surebilir. Haklidir:
Bir insan, cocugunun mutlulugu nedeniyle mutlu
oluyorsa, bu insana, neden 'elcil' diyelim? Bu insan,
baska turlu de olsa, bir bencildir. Bencil olmayan tek
bir davranis bile var mi? ornegin, bir insan,
vicdaninin sesini dinliyorsa ya da ahlaksal ilkelere
ya da dunya gorusune gore hareket ediyorsa, bu
uclemenin herhangi birine uymamak, o insana aci
verecektir. insan, gorunuste, iyilik yapar. Aslinda,
bilincli ya da bilincsiz amaci, o acidan kacmaktir.
Yine bencildir.) ucuncu model, hanedanlik modeli.
Hanedanlik modeline gore, insanlar, mirasi,
ailelerinin soyadini surdurecek, sanini yurutecek
cocuga birakirlar. Bu model de, ucuncu model gibi,
hizmet ve karsiliklilik ilkesine dayaniyor.


Japonya'nin toplulukcu, Amerika'nin ise bireyci
sayildigi akilda tutulursa, birincide, ikinci modelin,
ikincide ise, birinci modelin baskin cikmasi
beklenirken, -saskinlik!- tam tersi cikiyor.
Arastirma, geleneksel nufusbilimsel verilere
dayaniyor. Binlerce haneye sorulan onlarca soru
icerisinden, mirasla ilgili olan bolumlere bakiliyor.
Miras birakmanin, yoksullara ozgu bir davranis
olamayacagi dusunuldugunde, bu calismaya
yoneltilebilecek ilk elestiri, bu verilerin, aslinda
orta ve ust siniflari ornekledigi biciminde olacakti.
Hatta denilebilirdi ki, toplumlarin ekinlerinin gercek
temsilcileri, yoksullardir. (Bu konu da, ayrica
tartisilabilir.) Yoksullari disarida birakan bir
calisma, verili bir ekini ornekleyemez. Ancak, bu
olasi elestiri, sorularin sorulus bicimiyle, gecersiz
kaliyor: Sorular, insanlarin ne yaptiklarini degil, ne
yapmak istediklerini sorguluyor.


Amerika'da, yaklasik yari yariya oraninda, birinci ve
ikinci model cikiyor. Japonya'da ise, Amerika'daki
oranin yaklasik iki kati kadar birinci model cikiyor!
Diger bir deyisle, Japonlar, miras birakma konusunda,
Amerikalilar'la karsilastirildiginda, yaklasik iki kat
daha benciller!


Bu sonuc, buyuk olasilikla, size cok sasirtici
geliyor. Bana artik gelmiyor. Bireycilik-toplulukculuk
calismalarinin bir masal oldugu yonlu goruse destek
veren bir bulgu daha; o kadar.. Ve artik en azindan
bir konuda, olaylarin kitaplarda yazildigi gibi
olmadigini biliyoruz.


Bireycilik-toplulukculuk calismalarina son bir bakis:
Boyle bir ayrimi enlemlere dayanarak yapabiliriz
belki. Toplumlarin, Ekvator'a yaklastikca, daha
toplulukcu olduklarini, Kutuplar'a yaklastikca ise,
daha bireyci olduklarini ileri surebiliriz (Bu ayrim,
gectigimiz yuzyilda ve yuzyilimizda, Guney-Kuzey
karsitligi olarak yorumlandi. Oysa karsitlik,
Ekvator'la Kutup arasindadir. Kuzey ulkeleri'ne
'varsil (zengin)', Guney ulkeleri'ne ise 'yoksul'
demek, yanlis bir genellemedir: Avustralya ve Yeni
Zellanda, Guneyde'dir ve 1960'larda, Kuzey Buz
Denizi'nde yeryagi (petrol) bulunana dek, Norvec,
Avrupa'nin en yoksul ulkesi idi.). Ekvator'a
yaklastikca, aile boyutlari genisler, genis aileye
daha cok rastlanir. Ailenin uyelerinde, issizlerin
oldukca fazla oldugu gorulur. Bu issiz uyeler,
acliktan olmemektedirler. Kimisi, yasamin sonuna dek,
hic bir is tutmamaktadir. cunku, genis aile, onlara
bakar. Kalabilecekleri bir yer herzaman vardir. ote
yandan, bunun da yanlis bir genelleme oldugu, hemen
gorulecektir: Bir ulke sicaksa, tam tersine, cekirdek
aileye rastlanilmasi beklenir. cunku soguk mevsim
olmadigindan, 'ev' diye bir kavramin olmasi gibi bir
zorunluluk yoktur. insanlar, sicak ulkelerde,
sokaklarda yatabilirler. Soguk ulkelerde ise, 'ev'
diye bir kavram, olmak zorundadir. Olmazsa, aile
uyeleri, donarak olurler. Bu durumda, genis aileye,
soguk ulkelerde rastlanmasi beklenirdi. Bu tur
cakismalar olmadigindan, bireycilikle toplulukculugu
bir yerlere de koyamiyoruz.


Gelgelelim, toplumsal bilimcilerimiz icin, bu, cok
kolay bir is. Ver sorulari, coz yanitlari, "su toplum,
toplulukcu; oburku, bireyci" de. Oysa, hic de kolay
degil. insani, toplumsal bilimlere inanmamaya
itiyorlar. cagimiz, ekinleri (kultur) cozme cabasinda,
Marko Polo'dan, ibn Haldun'dan ve Evliya celebi'den
cok ileri bir noktada degil. Bu, oldukca sasirtici..
Batililasma'nin aci meyvelerinden biri daha..



KAYNAK


Horioka, C. Y. (2002). Are the Japanese selfish,
altruistic or dynastic? The Japanese Economic Review,
53(1), 26-54.