1980
sonrası belirgin biçimde hayatımıza yön veren medya, yazılı/görsel olarak
ayrımlar gösterse de; gelip bağlandığı ana nokta: göstermeyi içermesidir. Haberden
yoruma uzanan çizginin ne olduğu, yazılanla okunanın artık yer değiştirdiği
gerçeği birçok şeyi de anlatmaktadır aslında.
Basında yazarak varolmak değil de, gösterip yansıtarak bir varoluş biçimini ortaya
koymak esas iken; bugün bu anlayışın yıkıldığını görmekteyiz.
Basında yazan, yorum
yapıp haberin peşinden koşan 'gazeteci' kimliği de bu süreçte erozyona uğradı.
'Gazeteci-yazar' sıfatı verilerek akıl almaz bir oranda 'köşe-yazarı' türetildi.
Birkaç ajans raporuna göz atıp, meclis gündemini okuyarak yazmanın kolaycılığı
öncelendi. Haber peşinde koşmak, toplumun nabzını tutabilecek röportajlar yaratmak
yerine bu türden yazmanın kolaycılığı...
Gerçi her alanı bir virüs gibi saran 'kolaycı' anlayış... sanal ve hormonlu
kafaları yaratmaya devam ededuruyor. Gene de, bu olumsuz görünümün çok ötesinde
işini bilerek, çaba gösterip özenle yapan insanların varlığıdır belki de
toplumumuzdaki geleceğe dönüp umutların silinmemesini sağlayan.
Can Dündar, işte o imlediğim insanların birkaçından biri. Çağına tanıklık etme
bilincinin yanı sıra toplumun nabzını tutmak, gerçeği yansıtmak, yorumlarıyla da
bugüne ve geleceğe ışık tutmak düşüncesini önceleyen aydınlık bir kalem.
Güne, yaşanılan zamana, geçmişteki gerçekliklere bakarken de bu ışıltılı
bakışını hep önceler. Dündar, bir bakıma, toplumun vicdanı olma bilincini her dem
hissettiren bir gazeteci. Onun yazmak düşü, yazarak bir kaynağa varmak bilinci ise
yazdıklarını taçlandıran bir bakışı verir ona. Bu anlamda dokunduğu her bir şeyi
anlamlandıran, ona yeni yeni boyutlar getirip zenginlikler katan biri.
Dünyaya bakışı kadar, bunu kavrayış bilincidir yazdıklarını, belgeselini
gerçekleştirdiklerini günümüzde değerli, geleceğe de ulaştırıcı kılan.
Savaşta Ne Yaptın Baba? kitabını oluşturan son dönem yazıları da böylesi
bir bilinçle yazılmış, topluma, insanlığa bir çağrı fenerini tutmuştur.
Yazmak, salt gördüğünü aktarmakla var olacak bir durum değildir. Hele hele, 'ben
yazdım oldu,' demekse asla! Bir birikim, hayata karşı bir duruş/bakış bilinci
olmadan asla olamayacak bir şey. Dündar, her bir yazısında bunun donanımını
yansıtır. Ne bir fazla, ne bir eksik. Söyleyebileceğini yerli yerince söyler, dile
getirmek istediğini yalın, içtenlikli bir anlatımla yansıtır.
Belki de, onun
yazdıklarını, günümüzün 'gazeteci-yazar'larının yazdıklarından ayıran da
budur. Savaşta Ne Yaptın Baba'da yer alan yazılarını bir kez daha okuyun
göreceksiniz o aydınlık bakışın, içtenlikli anlatımın ardındaki
duruşun/bakışın ne anlatmak istediğini.
Yazarak anlatmak bilincini yükselten birinin yazdıklarını ilgiyle okuyabileceğinizi
düşünüyorum.
Onun şu sözlerini de her dem anımsayabileceğinizi düşünerek: "Acılarını
acımız bilmeliyiz şimdi;
Yaralarını sarmalı, gözlerindeki korkuyu yenmeliyiz.
Babasız, anasız, kolsuz kalmış yetimlere ana, baba olmalı, kol kanat germeliyiz.
Daha önemlisi, 'Ya diktatörlük ya işgal' kapanından kurtarmalıyız.'
('Hepimiz Iraklıyız!')"
F.A. |