kimden: Ulas Basar GEZGiN

 

SiYAM'DAN BiR KoY ROMANI: 'MUSON uLKESi'


-Bu yazi, Turkiye-iran sinirindaki bir magarada dogup
buyuyen, Turkce'yi ilkokulda ogrenen, su an Amerika'da
doktora yapmakta olan sevgili F.'ye armaganimdir.-



Pira Sudham, gerek yasantisiyla gerekse yazarligiyla
kendinden once gelen Siyamli yazarlardan ayri bir
yerde duruyor. Ancak, Siyamli romancilarin dustugu
neredeyse tum yazinsal tuzaklara dusuyor.


Pira Sudham, Laoca konusulan bir Kuzey Siyam koyunde
doguyor. Siyamca'yla, ilk kez, koy okulunda tanisiyor.
Koy okulundan sonra, ogretmeninin destegiyle baskent
Bangkok'a, bir tapinaga gonderiliyor. Tapinakta bir
yandan rahip yardimciligi yapiyor, bir yandan da
egitimini surduruyor. universitede okuyabilmek icin,
sokaklarda hediyelik esya satiyor. Daha sonra sansi
yaver gidiyor ve ingiliz Dili ve Yazini okumak uzere,
Yeni Zellanda Devlet Bursu ile bu ulkeye gidiyor. Yeni
Zellanda'da okurken, ingilizce oykuler yazmaya
basliyor. Bitirdikten sonra, Hong Kong, Avustralya ve
ingiltere'de yasiyor. 'Muson ulkesi' adli romanini da
bu gezici yasantisi sirasinda yaziyor. Ve yalnizca
ingilizce yaziyor. Nedeni soruldugunda, Siyamca'yi
yetersiz buldugunu sezdiren yanitlar veriyor:
"Siyamca'da noktalama imleri bile yok."


'Muson ulkesi', Yazar'in kendi yasantisindan buyuk
oranda etkilenmis bir roman. Baskisinin Yeni Zellanda
yerine ingiltere'ye ve oradan Almanya'ya gidisi ve
sonunda Budaci (Budist) rahip olusu disindaki butun
bolumler, Yazar'in yasantisi. Ama "bu, benim yasamim.
Bu da bir tur yasamoykum" demek yerine, "bu roman,
kurgudur" demesi, yapiti yaraliyor. Elestirilere
gecmeden once, olay orgusu:


Roman, baskisi Prem'in dogusuyla baslar. Yasaminin ilk
yillarinda, dilsiz gibidir. Koyluler, ruhlarin O'nun
icine girmis olduguna inanirlar. Herkes O'ndan kacar.
Koyde ilk kez bir okul acilir. Coskulu bir koy
ogretmeni vardir. Muhtar; okumus bir insan oldugu
icin, ogretmeni hic sevmemektedir. Koylu de O'nu bir
yabanci gibi gormektedir. Geceleri kitap okumaktadir,
hicbir kizda da gozu yoktur. Kuskulanirlar.


Yillar gecer. Prem de, okulda hep yanyana oturdugu kiz
arkadasi da buyurler. ogretmen, Prem'in parlakligini
gorerek, O'nu baskent Bangkok'taki tanidik bir rahibin
yanina goturur. Tapinakta kalir, rahibe yardimci olur,
okula devam eder. Burada bir dost edinir: Rit. Herkes,
Rit'in kizil oldugunu soylemektedir. unlu 14 Ekim 1973
gelir catar. Rit, yuruyuse gidecektir, Prem'i de
cagirir. Basrahip, Prem'in gitmesine izin vermez. Rit,
yalniz basina gider. Rit, o kanli gunde, katledilir.


Prem, universitede okuyabilmek icin, sokaklarda
hediyelik esya satmaya baslar. Rahipler, O'na, burs
verebilecek bir aile bulurlar. Prem, universiteyi
bitirir. Yurtdisinda okumak icin devlet bursu kazanir,
ingiltere'ye gider. Bu arada, aldigi mektuplardan
anladigi kadariyla, koy, kaynamaktadir: ogretmenin
eski ogrencileri cete olmus; muhtarin orgutlemesiyle,
ogretmenin bahcesini talan etmislerdir. ogretmen,
cirpinir; ancak, elinden birsey gelmez. Okul yapiminda
kullanilacak parayi, yerel yonetim, yemeye kalkmistir.
Dava acmak icin baskente gider. Umdugunu bulamaz.
Butun kapilar yuzune kapanir. Sonunda, o donem
yukseliste olan TKP'ye (Tayland Komunist Partisi)
katilir, cangillarda yasamaya baslar. Kisa surede
basina buyuk bir odul konan azili bir savasci olur.


Prem, ingiltere'de bir baska Siyamli ogrencinin evine
tasinir. Bu ogrenci, Maliye Bakani'nin ogludur. Annesi
de, Siyam'in en varsil (cinli) ailelerindendir.
cocuklarini (Dani), 10 yasinda isvicre'ye
gondermislerdir. Dani, Oksford'da matematik okumustur.
simdi London School of Economics'te tutumbilim
(iktisat) okumaktadir. Goruntusu, Siyamli gibidir.
Ancak, Avrupali gibi yasamaktadir. ingilizce'yi,
Fransizca'yi ve Almanca'yi, belki de Siyamca'dan daha
iyi bilmektedir. Prem, Dani'nin yardimiyla
'uygar'lasir. Zuppe ortamlara girer cikar. Bir ara da,
Dani'yle birlikte Almanya'ya gider. Orada, Dani'nin
arkadasinin orkestra sefi olan babasi olur vb.


Bu arada, yine gelen mektuplara gore, Prem'in
anneannesi olmustur. Abisi ve ablasi evlenmistir. Onu
yillarca bekleyen cocukluk aski da evlenmek zorunda
kalmistir. ustelik, Siyam'da, Ekim '76 katliami patlak
vermistir. Yuzlerce solcu ogrenci, Bangkok'un orta
yerinde yakilmis, iskenceden gecirilmis, linc
edilmistir. Prem, tarifsiz bir haldedir.


Okumamaya karar verir. Almanya'daki bir tanidiga
gider. Oradan, iskandinavya ve Fransa'yi kapsayan bir
Avrupa turuna cikar.


Sonunda, koyune doner. ogretmen, cangilda, pusuya
dusurulmus, oldurulmustur. Koy okulunu yeniden acmaya
kalkar. Bu, basarisiz bir girisimdir. Donusunden 1 yil
sonra, tapinaga gider, Budaci rahip olur. Roman,
burada son bulur. 


*****


Siyam romani, yurtdisina giden ogrencilerin,
yasadiklarini yazmasiyla baslamistir zaten. ilk Siyam
romani, bu niteliktedir. Diger bircok romanda, ulkeler
degisse de, yapi aynidir: Bir Siyamli genc, yabanci
bir ulkeye gitmistir. Kimi ozellikleri begenmis,
kimileriniyse begenmemistir. Yalnizlik ve yabancilik
cekmistir. Dondugunde ise, Siyam'da da yabanci
duyumsar kendini.. Artik, heryerde yabancidir. Bir
baska yazida, 'Siyam'in Aziz Nesin'i' olarak
adlandirdigim Siburapha da, ayni cizgiden gider ve
Japonya'da yasadiklarini 'roman'lastirir.


Bu "'roman'lastirir" sozcugunde, 'roman'i, tirnak
icine bilerek aliyorum. insan, yasadiklarini yazmaya
kalkarsa, cok cok usta ve bilincli bir yazar olmadigi
surece, gereksiz, islevdisi ve kurgunun
kaldiramayacagi yasanti ogeleriyle, yazdigini roman
olmaktan cikarir. Yazdigina, "bu, benim yasamoykum"
demedigi icin, 'anlati' demek de zorlasir. Anlati ile
roman karisimi, ama ikisinden biri de kesinlikle
olmayan bir 'hibrid' cikar ortaya. 'Hibrid'ler de,
bilindigi gibi, ureyemezler.


Pira Sudham, iste bu tuzaga dusuyor. 'ingiltere' ve
'Almanya' adlari yerine, 'Yeni Zellanda' yazmaya
kalkarsak, Yazar'in kendi yasantisiyla karsilasiyoruz.
Bir suru gereksiz ayrinti var. Bir romandaki
anlatinin, gundelik yasamda birbirimize kendiliginden
ve aracisiz olarak aktardiklarimizla bir farki olmasi
beklenir. 'Muson ulkesi'nde, bu beklenti,
gerceklesmiyor. Yapit, insanbilimsel (antropolojik)
bir yapit olarak okunabilir. O zaman, butun o gereksiz
ayrintilar, gereksiz olmaktan cikar; gerceklige
iliskin olmazsa olmaz bilgilere donusurler. Oysa,
Yazar, gercek bir kisiligi anlattigini belirtmedigi
icin, kitap, insanbilimsel acidan okundugunda,
insanbilimciyi yaniltacaktir. cunku hangi bolumlerin
kurgu, hangi bolumlerin gercek oldugu belli degil.


Peki Yazar, Prem'i niye ingiltere ve o da yetmiyormus
gibi, Almanya'ya gonderir; bu ikisi de yetmezmis gibi,
Avrupa turuna cikartir? Bunun olasi iki aciklamasi
var: Birincisi, boyle bir ogrenci gercekten
yasamistir. Anlatilanlari gercekten yasamistir. Yazar,
bu yasantiyi birinci ya da ikinci elden dinlemistir.
Bu yasantiyi olumsuzlestirmek istemistir. Ya da Yazar,
Yeni Zellanda yerine Avrupa'ya gitmek istemistir.
Gidememistir. icindeki o gidememisligi, gitmis gibi
yazarak kapatmaktadir. Bu ikinci olasiliga gore,
yazinsal yapitlari, boluk boluk ya da butun olarak,
Yazar'in arzularini doyurdugu bir izdusumsel sinama
(projektif test) gibi okumak gerekir.


Yazar'in kendisi, Yeni Zellanda'da okuduktan sonra,
yukarida belirtildigi gibi, dunyayi dolasiyor.
Prem'se, koye donuyor. Niye boyle bir ayrilik var?
Prem'i koye gonderen ve koye donmeyi yucelten bir
yazarin kendisi, koyune neden donmuyor? Bunun bircok
nedeni olabilir. Bu bitiris, belki de, Yazar'in olmak
istedigi ancak olamadigi bir baska Golge Kisilik.. Bu
ayriligin bir benzerini, Filipinler'in bagimsizlik
mucadelesinin onderi olan ve bu ugurda sehit dusen
Jose Rizal'de de goruyoruz. Rizal'in basyapit+indaki
baskisi, devrimcidir. Yazar, O'nu yuceltmektedir.
Ancak, Yazar'in kendisi, duzeltimcidir (reformcu).
O'na gore, somurgeci ispanyol yonetimi, isacilik'i
(Hiristiyanlik) tam anlamiyla uygulasaydi; butun
sorunlar, ortadan kalkacakti. ote yandan, tarihsel
kosullar, O'nu, bu geri goruslerle bile, Filipinler'in
bagimsizlik mucadelesinin onderi yapti..


'Muson ulkesi'nde islenen muhtar-ogretmen karsitligi,
Turkiyeli okurlarin ve Turk filmi izlerlerinin
yabancisi olmadigi bir izlek (tema). Ancak, Siyam'da,
degisime direnen imamlar yerine, degisim karsisinda
yansiz kalmaya ozen gosteren ve cocuklarin okuyup
yazmasi icin ellerinden geleni yapan Budaci rahipler
var. Hemen hemen butun tapinaklarin bitisiginde,
mutlaka okul da var. Bunlar, sanilanin tersine, din
amacli degillerdi. Din adami olmayanlar ve
olmayacaklar icin genel egitim verilen kurumlardi.
ingilizce bile ogretilebiliyordu. Bu nedenle, yoksul
aileler, cocuklarini, okuma-yazma ogrensinler diye,
tapinaga gonderirlerdi. Eskilerin tapinak bitisigi
okullarinin yerini, Bati modelli din-disi okullar
aldi. Gunumuzde, kentlerdeki tapinak okullari, etkin
degiller. ote yandan, kirsal kesimde, etkinler ve
boyle olmak zorundalar. cunku heryerde okul yok. Pira
Sudham'i Yeni Zellanda'ya tasiyan da, yine bu
tapinaklar oldu.


Yazar, roman yerine, kendi yasam oykusunu yazsaydi
keske. O zaman, kurgunun soguklugundan arinmis,
ictenlikli bir anlatiyla karsilasacaktik. Yukarida
belirtildigi gibi, metin, ureyemez bir kirmaklikta
yazilmadikca, yasamoykulerinin roman olmayacagini kim
soylemis? Dikkat edilmesi gereken, yalnizca su: Bir
yanda anlati, bir yanda roman. ikisi de olur. Ama
ortada kuyu var, yandan gecelim..